“Kurulduğumuz Dönemin Genlerinde Güven Vardı”

“Kurulduğumuz Dönemin Genlerinde Güven Vardı”

Tekstil, hayatımda önemli bir alan ve zamanı kaplıyor. Belki bu işin içine doğmadım ama o kadar uzun zamandır bu işi yapıyorum ki, öyle hissedebiliyorum. Ben Kayseriliyim. Çok erken yaşlarda iş hayatının içine atıldım. İlk olarak hırdavat ve tuhafiye toptancılığı ile başladım ve 1964 yılına kadar bu işte devam ettim. Bu tarihten sonra ise daha fazlasını yapmak isteyip, İstanbul’un yolunu tuttum. Bu şehre gelirken tekstil işi yapmaya karar vermiştim. Tekstil ve konfeksiyon büyük bir mecra, ben bu mecranın iç giyim tarafında olmayı seçtim. Benim iç giyim sektöründe işe başladığım dönem -takribi olarak 60’ların sonlarına doğru- iç giyim büyük bir potansiyele sahipti; hem satış hem müşteri hem de pazar olarak. Evet, daha karar verdiğim andan itibaren bir başarı yakalayacağımızı biliyordum ama hiç beklemediğimiz ya da hayalini hemen o zamanda kuramayacağımız bir tablo ile karşılaştık. İşe başladıktan kısa bir süre sonra Türkiye’nin hemen her yerine ürünler satan bir firma olduk. Bunu yurt dışı ihracatı izledi; dışarıdan da çok fazla müşterimiz olmuştu. O dönemde Rusya, bizim için en önemli pazardı. Orta Doğu ve Arap coğrafyasında Suudi Arabistan hariç tüm ülkelerle ticari iş birliklerimiz oldu; tüm coğrafyaya ürün tedarik ediyorduk. Evet, bizim işe başladığımız dönem geniş olanaklar ve fırsatlar sunan, büyüme için elverişli bir dönemdi fakat biz dönemin sunduklarının da ötesinde bir ilerleme kaydetmiştik. Var gücümüzle çalışıyorduk. Firma olarak markalaşma sürecimiz, kuruluşumuzu takiben, çok hızlı şekilde gerçekleşti, bu da 1967 yılına denk geliyor. O tarihle beraber hızlı bir büyüme yaşadık. İç giyimin yanına fisto ve güpürü de ekledik. Bugün itibarıyla, ben işlerin biraz daha “duayen” tarafındayım; işlerin asıl yürütücüleri ise ikinci ve üçüncü kuşak “Nazik”ler. Adapazarı’ndaki fisko güpür fabrikasının başına oğlum İbrahim Nazik geçti. Diğer markamız olan Brode Nazik’i ise oğlum Eren Nazik ile torunum Hamit Nazik yönetiyor. Mustafa Nazik ise oğullarıyla birlikte iç giyim üzerine çalışıyor.

“60’lı, 70’lı yılların ortamında söz senetti̇”

1960’lı yıllar; üretim fazla olmaması, piyasada yeteri sayıda aktörün bulunmayışı, yurt dışından talebin fazlalığı ve Çin’in henüz bu kadar aktif bir rakip olmaması sebebiyle başlayanlar için “altın” mahiyetinde bir dönemdi. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, tüm bunlara rağmen ihmalkarlığı ve tembelliği kaldırmıyordu. Biz, ilk günden itibaren çok çalıştık ve günümüzün önemli ticari değerlerinden olan “müşteri memnuniyeti” kavramını temele yerleştirdik. Kaliteden hiçbir şekilde ödün vermedik. Diğer yandan tüm çalışma partnerlerimiz ve ilişkide bulunduğumuz kişilere karşı her daim dürüst olduk, güven aşıladık. Müşteri tedariki açısından sıkıntı çekmememiz de bizim için büyük bir avantajdı. İşlerimizi, dönemin esnaflık ve ticaret anlayışı ile gayet sistemli bir şekilde yürütüyorduk. O zamanlarda Türkiye’nin bir ucundan bize haber gelirdi. Müşteri istediği mallar ile ödeme yapacağı tarihi söylerdi ve tam da belirttiği tarihte havale gelirdi. Çek, senet yoktu, kişinin sözü ticarette senetti. Tüm bunlar günümüzün dijital dünyasında biraz ilkel, biraz klişe hatta dramatize bile gelebilir ancak kendi dönemi içinde kıyasladığınızda ne denli önemli olduğu ortaya çıkıyor. İşte, tüm bunlar bize bugün sahip olduğumuz yeri ve kökleşmiş bir başarıyı getirdi.

“Huzur ve mutluluk, iş hayatının lokomotifidir”

Bugün iş hayatı ile olan bağım kendi deneyimlerimi, bilgimi ve tecrübemi, çocuklarıma ve torunlarıma aktarmaktan ibaret. Elbette, dünün ticareti ile bugünün ticaretinin işleyişi arasında çok büyük farklar var ama temel ve işin ruhu aynı. Benim dönemimin riskleri ile bugününkiler arasında pek fark yok; sadece biraz daha farklı lanse ediliyor. İş dünyası bir stres ve bu stresi kontrol edebilme becerisini içinde barındırıyor. Sıkıntıların olmadığı bir işi hayal edemezsiniz ancak önemli olan sakin kalabilmek. Bu sakinliği yakalamanın bir yolu da doğru bir yol haritası ve çalışma planı oluşturmaktan geçiyor. Benim bu işi yapacaklara naçizane tavsiyem; bir büyüme hedefleri varsa ki olmalı da bunu gerçekten analizler yaparak gerçekleştirsinler. Kontrolsüz bir büyüme beraberinde bir çözülmeyi hatta yıkımı bile getirebilir. Ben, tüm iş hayatım boyunca kendi yağımda kavruldum, bankalara ya da onların sağladığı kredilere asla bel bağlamadım. Son olarak, gençler, iş hayatında başarıyı yakalamak istiyorlarsa her türlü ilişkilerinde, tüm yaşam mekanlarında huzurlu ve mutlu bir ortama sahip olmamalılar. Huzur ve mutluluk, iş hayatının lokomotifidir.

“Sektördeki boşluklar girişimciliği getiriyordu”

Ben, bu işe tek başına başladım ve kuruluş aşamasından markalaşma sürecine kadar tek başıma ilerledim. Bu süre zarfında, muhakkak, çektiğim sıkıntılar da oldu fakat her zaman kendi yağında kavrulan biri olarak ekonomik açıdan bir sıkıntı çekmedim. Diğer yandan 60’lar, 70’ler öyle sade ve net bir çalışma ortamıydı ki, hiç bilgisi olmayan insan bile çok hızlı öğrenebiliyor ve adapte olabiliyordu. Takdir edersiniz ki, pek çok sektörde, bugün belirli bir yerlere gelmiş tüm üretici ve firma için bu durum böyle. Sektörlerdeki boşluklar girişimciliğe çok müsaitti, gerçekten “istekli” olan ve gerçekten çalışmayı elden bırakmayan herkes, başarıyı yakaladı.

İç giyim sektörünün yeni yayın mecrası TİGSAD VİZYON'un ikinici sayısı çıktı.